Giriş | Kızıl Boya

Giriş | Kızıl Boya

Bulutlar ayın önünden zarafetle çekildi ve ay tüm ihtişamıyla parıldamaya başladı. Genç adamın kemikli bir yüzü vardı ve ay ışığı sert hatlarından yansıyordu. Dudakları dolgu dolguydu, portreye çizilmiş gibi. Ama gözleri olması gerekenden daha küçük, burnu da kemikli yüzüne göre fazla yumuşak hatlıydı. Sağ gözüyle dudakları arasında belli belirsiz bir gamze çukurunun içine ışık dolmuştu. Uzun, hafif dalgalı kızılımsı saçlarının arası yapış yapış kan olmuştu. Ürperdi. Camın önünden bir kuş sürüsünün hızla geçtiğini duyar gibi oldu. Yavaşça kafasını vurduğu yerden doğruldu. Kafasındaki hafif sızlama beyninin içinde "Tık tık" ediyordu. Derin bir iç çekişle duvara tutundu, başından yere süzülmüş ufak kan gölü kurumuştu. Televizyonun olduğu yer boş kalmış, bilgisayar kabloları yerlerde, ayakkabılıklar bomboş bir ev uzanıyordu önünde. Her yer her yerdeydi. Güvenlik alarmı ötmeyi kesmiş, o sağır edici sesi susmuştu. Üstelik ortalıkta polis falan da yoktu. Nedense rahatladı. Camlar sonuna kadar açılmış, içeriye dolan soğuk hava evi buzhane yapmıştı. Genç adam turuncumsu kızıl saçlarını unutkanlıkla karıştırınca canı acıdı, ağzından bir inleme fırlayıverdi.

Bir ufak televizyon -Genç adam izlemeyi sevmezdi pek-, iki bilgisayar, bir mikrodalga fırın, bir leptop, altı-yedi çift ayakkabı, iki Armani takımı ve evdeki tüm avizeler çalınmıştı. Genç adam sakinlikle soludu. Aklından geçen tek şey "Bedenlerimiz aynı mıydı da Armani çalmışlar?" oldu. Kafasının içinde bir şey hala tık-tıklıyordu.

Kendine gelince dağılmış koltukların, kesilip içi açılmış yastıkların arasından dosdoğru banyoya gitti. Fayansın üstüne atılmış kremlerin, dağıtılmış jölelerin arasından eline ilk gelen şeyi, yarısı dökülmüş batikonu, havlunun ucuyla kafasına bastırmaya başladı. Doğru mu yapıyordu? Sorgulamadı. Sızlama artınca tık-tıklar da arttı. Üstü jöle olmuş aynanın arasında parıldayan sarı gözleri yine de sakin bakıyordu. Batikonla işi bitince beraberinde getirdiği koca sırt çantasının yanına gitti. Açılmamış, çalınmamış veya kesilmemişti. Mutlu oldu. Çantanın ön gözünden telefonunu çıkarttı, ilk işi babasını aramak oldu. Anlattı çalınan tüm eşyaları, dağıtılmış odaları... Babası sinirlenir gibi oldu ama insan bu kadar zengin olunca sinirlenemiyordu tabii, en fazla "Bırak yenisini alırız." diyebiliyordu. Genç adam reddetti, çantasında bir gecelik otelde kalabilecek kadar para vardı. Koca çantasını yüklendi, babasının itirazları arasında evi terk etti.

O gittikten iki saat sonra babası geldi, polisleri getirdi, aramalar yaptı, tüm o paraya rağmen sinirlendi bu büyük çaplı hırsızlığa. Çok geçmeden, sabaha karşı hırsızlar bulundu. Beşinin de kanında uyuşturucu vardı, biri ölüydü. Kısa boylu tıknaz adam alkolün ve uyuşturucunun etkisiyle bıçaklamıştı genç çocuğu. Daha 17 yaşlarının ortasındaydı. Hırsızlığa neden karışmıştı, neden öldürülmüştü kimse hatırlamıyordu. Tıknaz adam suçunu kabul etti. Onun dışında kalan diğer üç kişi hafif cezalarla kurtuldular. Çalınan eşyalardan televizyon ve Armani takımlar dışında hepsi sağlamdı. Televizyona içki döküldüğü için bozulmuştu (Ve biraz da parçalanmıştı), Armani takımlar da giyilmişlerdi ve idrar kokuyorlardı. Kimse pek de önemsemedi. Genç adam tasasız telaşsız ifadesini verip tuttuğu otelde kalacağı gün sayısını arttırmak üzere resepsiyona gitti. Memnuniyetle gün sayısını uzattılar, odasını temizlediler ve kıyafetlerini katladılar. Babasına haber verdikten sonra odaya yerleşti, o kadar sakindi ki bir an kendinden şüphe etti. Ama kısa süre sonra sorgulamayı bıraktı. Ertesi gün üç tane yeni Armani takımı almıştı bile zaten.

---

Sabaha karşı genç adam uyandı. Saat beş civarıydı ve havaya sessizlik çökmüştü. Gökyüzüne yayılan mavilik otel odasının kocaman camlarından gözüküyordu. Başucunda duran sigara paketinden bir dal aldı ama yakmadan önce bir süre bekledi. Bu kadar sessiz olması normal miydi? Tabii ki normaldi, saat sabahın beşiydi. Yine de biraz garip hissetti. Kızıl saçları dalga dalga yastığın üstüne dağılmıştı. Kızıl bir okyanusu andırıyordu. Eli yarasına gitti. Hırsızlar yüzünden tahta merdivenlerin köşesine vurarak yaradığı başına dikiş gerekmemişti, çok derin değil demişti doktor. Madem derin değildi de o kadar kan nasıl aktı, diye sorası gelmişti genç adamın ama dudakları incecik olup birbirine yapışmıştı sanki. İç çekerek sigarayı kulağının arkasına sıkıştırdı.
Beş dakika kadar sonra sessizliği bozan bir ağlama sesi duyuldu. Koridordan geliyordu. Cırtlak, ufak bir çocuğun ağlayışı gibi bağırış çağırıştı. Kim olsa anlardı tahminen beş yaşlarında bir kıza ait olduğunu. Doğrulup yataktan kalktı, tam o sırada bir kadınla adamın sesi duyuldu. Yeniden yatağına serildi, sanırım küçük kızın ailesi gelmişti.

Aradan bir iki dakika geçti, kadınla adamın sesleri uzaklaşıp kaybolmuştu ama ufak kız hala ağlıyordu. Sanki ondan başka kimse bunu duymuyor, ilgilenmiyor gibiydi. Ürperdi. Bir iki saniye tereddüt etti, sonra sakince kalktı ve kaldığı büyük suitin kapısını koridora doğru açtı. Koridorun ucunda, kendi odasından iki oda uzaklıkta, beş yaşlarına göre kısa bir kız çocuğu (Belki de dört yaşlarında olduğunu düşündü genç adam.) dikiliyordu. Kız odanın kapısının açıldığını duyunca bir anda durdu, sesi kesildi ve yüzüne kapattığı minik tombul ellerini indirdi. Kocaman, ela gözleri (Kesinlikle pörtlek değildi.) parıl parıl parlıyordu ve içleri yaşla doluydu. Pespembe yanakları ve ufacık, yukarı doğru kalkık burnu kıpkırmızı olmuştu. Yüzüne pek uymayan ince dudakları ise dışa doğru bükülmüş, dalından sarkan cılız bir vişneye benziyordu. Genç adam bir an kızın dudaklarında ruj olduğunu düşündü ama biraz daha dikkatli bakınca bunun doğal bir kırmızılık olduğunu kavradı. Kız burnuna doğru serilmiş saç örgüsünü kulağının arkasına sıkıştırdı ve yönünü genç adama doğru döndü, simsiyah saçları havalandı. Genç adam ağırlığını sağ ayağından sol ayağına yükleyerek kapıya tutundu. Bir an aklı karıştı; Resepsiyona mı haber versem diye düşündü ama daha ufak kız kayıp mı değil mi bilmiyordu bile. Öksürdü, kafasını yana doğru eğince kulağına sıkıştırdığı sigara arkaya doğru kaydı. Şaşkınca sigarayı kulağına yeniden sıkıştırmaya çalışırken şaşı olan gözleri kızı güldürdü. Kıkırdarken gamze çukurları ortaya çıkmıştı. Uzun soluklu bir kıkırdamadan sonra incecik, cılız sesi duyuldu ve ifadesi ciddileşti;
"Saçlarını boyaya mı batırdın?"
Genç adam durdu, kaşları çatıldı ve alnında dağ şeklinde iki ince çizik belirginleşti.
"Ha?"
"Saçlarını, boyaya mı batırdın?"
Koridordaki klimalar bir anda gürültüyle çalışmaya başlayınca irkildi, demek klimaları altıya doğru açıyorlardı. Kendini gerisin geri topladı ve "Hayır." diyerek kulağını kaşındıran sigarayı sonunda oradan aldı.
"Babam da odamı bu renge boyamıştı. Boyayla. Boyamadığına emin misin?"
Genç adam derin bir nefesi içine çekti ve sakinlikle "Eminim." diye yanıtladı.
"Bence emin olmayabilirsin."
"Emin olduğuma eminim."
"Babam boyamadı mı saçlarını?"
Bir an baban kim, diye sormak istediyse de sadece "Babanı tanımıyorum." demekle yetindi. Bir babasının olduğunu duymak bile yetmişti genç adama.
"Cennette kızıl boya var mıdır dersin?"
Kızın sesi ne kadar cılızsa, konuşması da bir o kadar düzgündü. Bir an bu soru karşısında şaşıran genç adam konuşmayı sorgulamadan sadece ayak uydurdu;
"Öyle bir yer varsa eminim kızıl boya da vardır."
"Saçlarını bence boyamış olabilirsin."
Sabrı yavaş yavaş genzine doğru yükseliyordu. Derin derin soludu ve sadece "Bence bunu babana sorabiliriz, ne dersin? Bak, görüyor musun, saçlarımda beyazlar var. Sanırım boya akıyor, belki de ondan boyamasını rica etmeliyim?"
Ve saçlarındaki olmayan beyaz telleri gösterdi.

Genç kız gülümsemedi, "Karşında çocuk mu var senin?" bakışını takınmıştı.

Yorumlar

  1. Fazla güzeldi be. Beni gerçekten gülümseten bir giriş oldu. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum, diğer hikaye gibi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En kısa sürede tekrar görüşeceğiz. 😏 Aşkımsın. 💕

      Sil
  2. Çok fazla genç adam kalıbı kullanmışsın, biraz göz yorucu olmuş... Biraz azaltabilirsin. Ayrıca bu diğerine göre daha belirgin ve etkili olmuştu bence... AMA O SON NE YAHU? BİTİRİLECEK YER Mİ ORASI? 😹 Devamını 8 gözle bekliyorum, yey!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya bak valla o konuda çok haklısın. Yazdıktan sonra vallahi billahi ben de fark ettim. Yoruldum bu gece, yarın düzenleyip güncelleyeceğim. 💕 SEKİZ GÖZÜNÜN SEKİZİNİ DE ÖPERİM. 🌿 Yakında yine burada buluşacağız. 😏

      Sil
  3. Bu hikayeye daha çok ısındım sanırım. Sevdim, devamını merak ediyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hikayelerimı ve Yazılarımı Açmak İçin;

Merhabalar;

Selamlar!